25 Aralık 2014 Perşembe

İçimdeki Deniz


 11 Ekim 2014 tarihinde, film zevkimizin uyduğu Elif arkadaşımın uzun zamandır izlememi tavsiye ettiği  (Javier Bardem'e de birazcık aşıktır :P ) "İçimdeki Deniz" filmini izledim.

Film'i izlerken hep BABAMı düşünmüştüm çünkü filmdeki adam da 28 yıl boyunca yatağa mahkum olmuştu. BABAm 1 yıldır hastane harici evden hiç dışarı çıkmamıştı. Film yatağa mahkum olmanın insana neler yaşattığını o kadar güzel anlatmış ki göz yaşlarını tutmak gerçekten çok zordu. 

Filmde bir sahne de "Gözlerini kapat ve hayal et şu an nerde olmak istiyorsun" diye bir replik var, gözlerimi kapattım ve gözümü açtığımda filmdekiyle aynı sahneyi canlandırmış olmam beni inanılmaz şaşırttı, herkesin hayali bu olamaz dedim.

16 yaşında bacaklarımdan ameliyat olduğumda çok ağlardım bir daha yürüyemeyecek miyim diye. Gözlerimi kapatır hayal kurardım, gezerdim koşardım gitmek istediğim yerlere giderdim...

Nefesi zor almak ya da bir yerden bir yere başkalarının yardımıyla gitmek dört duvar arasına hapsolmak en ufak bir ihtiyacın bir kumandayı bile bir başkasının getirmesini beklmek bir insan için inanılmaz büyük bir ızdırap. Şöyle düşünelim bir soğuk alıyoruz bir tas çorba kaynatan olmazsa aç susuz yatıp kendi halimize acıyoruz. Bir de bunu bir ömür boyu yaşayacağımızı düşünün! Bahar gelecek dışarı çıkıp  çiçek kokularını içine çekemeyeceksin ya da yağmuru yüzünde hissedemeyeceksin kar yağdığında kar topu oynayamayacaksın sadece duvarlar ve tavanla yaşayacaksın. En büyük eğlencen kitap gazete okumak televizyon seyretmek bunlarada gözlerin izin verdikçe bakabileceksin. Değerini bilmediğimiz o kadar güzel değerlere sahibiz ki aslında...

Birisinin size yaptığı ya da yapmadı şeylere o kadar çok takılıyoruz ki! O şu evi aldı o bu arabaya biniyor ayyy şu marka ayakkabı almış bilmem ne eee sonra? ne olacak bunları mı götürecek öbür dünya'ya bırakın ya hayattaki her şey araç bizim için oturduğumuz koltuk altın olsa ki ben istemem popom ağrır köyde ki yün döşekte olsa huzurla ve sağlıkla oturruyosan bitmiştir. Antep'te şu mantık vardır salon takımı alınır ama kimse oturmaz kapısı kapalıdır hatta koltukların üzerine örtüler serilir en güzel yemek bardak takımları ordadır ve yine kullanılmaz (içeriye müze kartla girmeyi bile düşünebilirsin :D)
Kardeş neden alıyosun o zaman?? 
Eşya'ya hizmet etmek için mi??
Benim için kullandığım eşya'nın hiç bir değeri yok ha nasıl üzerinde winnie the pooh olan plastik bir bardağı bohemia kristaline değişmem çünkü beni o ve onu alan kişi mutlu eder.

Küçük şeylerdedir mutluluk...

Maddi olmayan bir gülücüktür.

BABAMın cenazesi sırasında, Suriyeli dilenci bir kaç çocuğa rastladım bir misafiri yolcu ederken ayıp söylemesi biraz bişeyler verdim ayağında terlik olmayan birsine çorap verdim falan filan sonra büyük abla (ismi Fatmaymış) durumu anladı "sizin baba öldü" dedi "evet" dedim hemen kardeşlerine "fatiha" dedi bende elini tuttum teşekkür ettim. Fatma  elimi öpmeye başladı şükran diye o zaman dayanmayıp sarıldım kızı öptüm eve geldik kardeşim "ıyy hasta olacaksın hemen elini yüzünü yıka" yaptı dedim ki "O çocuğun sevgiye ihtiyacı vardı sevdim ve hasta olmakta aklıma gelmedi her şey temizlik değildir".
Geçen hafta yolda yürüken Fatma oturmuş dileniyor beni gördü yüzünde kocamann bir gülümsemeyle hiç konuşmadan kocamannn uçan bir öpücük attı bana gözlerindeki mutluluk milyonlara değerdi gelip benden para dilenmedi bende ona para vermedim sadace bir öpücüktü verdiğim... 



Bizler elimizdekinin kıymetini kaybettiğimiz zaman anlıyoruz!

Dün sabah işe yürüyerek geldim uzun zamandır yapmayı unuttuğum birşey yaptım, başımı kaldırıp gökyüzüne baktım "Çok teşekkür ederim gökyüzünü görebildiğim için, derin nefes alabildiğim için, ayaklarımla işime gelebildiğim için sevmesemde bir işim olduğu için " dedim.

Ara sıra da olsa hatırlamak ve bunlar için gülümsemek size yaşam enerjisi veriyor. Şu bilge insan sözleri gibi bıdı bıdıları sevmiyorum yazı biraz öyle oldu gibi ama değil içimden ne geliyorsa kelimelere döktüm sadece...




Deriiiiiin derin nefesler alıp denizin yosun ve iyot kokusunu alabildiğimiz, sıcak kuma ayaklarımızı gömebildiğimiz, sıcak güneşi tenimizde hissettiğimiz, rüzgarın saçımızı taradığı masmavi gökyüzü altında koşabildiğimiz bir zaman diliminde bu yazıyı hatırlarız belki....

Fika...

*Filmden

 "Biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum."

"Korku çok güçlü bir silahtır, karar verme özgürlüğünü öldürebilir! "


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder